Другие статьи

Цель нашей работы - изучение аминокислотного и минерального состава травы чертополоха поникшего
2010

Слово «этика» произошло от греческого «ethos», что в переводе означает обычай, нрав. Нравы и обычаи наших предков и составляли их нравственность, общепринятые нормы поведения.
2010

Артериальная гипертензия (АГ) является важнейшей медико-социальной проблемой. У 30% взрослого населения развитых стран мира определяется повышенный уровень артериального давления (АД) и у 12-15 % - наблюдается стойкая артериальная гипертензия
2010

Целью нашего исследования явилось определение эффективности применения препарата «Гинолакт» для лечения ВД у беременных.
2010

Целью нашего исследования явилось изучение эффективности и безопасности препарата лазолван 30мг у амбулаторных больных с ХОБЛ.
2010

Деформирующий остеоартроз (ДОА) в настоящее время является наиболее распространенным дегенеративно-дистрофическим заболеванием суставов, которым страдают не менее 20% населения земного шара.
2010

Целью работы явилась оценка анальгетической эффективности препарата Кетанов (кеторолак трометамин), у хирургических больных в послеоперационном периоде и возможности уменьшения использования наркотических анальгетиков.
2010

Для более объективного подтверждения мембранно-стабилизирующего влияния карбамезапина и ламиктала нами оценивались перекисная и механическая стойкости эритроцитов у больных эпилепсией
2010

Нами было проведено клинико-нейропсихологическое обследование 250 больных с ХИСФ (работающих в фосфорном производстве Каратау-Жамбылской биогеохимической провинции)
2010


C использованием разработанных алгоритмов и моделей был произведен анализ ситуации в системе здравоохранения биогеохимической провинции. Рассчитаны интегрированные показатели здоровья
2010

Специфические особенности Каратау-Жамбылской биогеохимической провинции связаны с производством фосфорных минеральных удобрений.
2010

Istanbul convention during the russian possession of the black sea. (july 13, 1700)

The formation of Russia as the state starts in the end of the 15th century and spread to the east. They had problems with Sweden for the Baltic Sea and Ottoman state for the Black Sea. On that time Russian tried to carry out two political positions. Fought against Sweden for the Baltic Sea and had peace relationship with Ottoman state. Only in 1700 Russia forced to fight against Ottoman state. The reason is to find the way to the Baltic Sea. In this article is observed the convention between Russia and Ottoman state in 1700 after the agreements of Ottoman state with Austria, Poland and Venice. 

Osmanlı-Rus münasebetlerinin başlangıcı 15. asrın sonlarına kadar gidiyorsa da, siyasi diplomatik ilişkilerin artması 17. asrın sonlarına düşer. Bunun en belli başlı sebebi Osmanlı devletinin bir cihan devleti olması karşısında Rusya’nın kendi bölgesinde, denizlere kapalı, küçük bir devlet olması ve Osmanlıya tabi Kırım hanlarının ancak alakadar olabileceği bir devlet statüsünde bulunmasıdır. Üstelik Osmanlının dış siyaset yönü Orta Avrupa ve Akdeniz coğrafyası olduğundan Rusya işlerine ancak gerektiğinde önem gösterilmekteydi [1]. Rusya’ya baktığımızda bir devlet olarak ortaya çıktığında Karadeniz’e ulaşmak istiyordu. Osmanlı devletinin güçlü olması Rusya’nın Karadeniz’e inmesini engelliyordu. Rusya olduğunca Osmanlı devletine yaklaşmamaya çalışıyordu. Bir taraftan da Doğudaki Hıristiyanları kurtarmayı ve Bizans İmparatorluğunu kurmayı planlıyor, bu amaca yönelik olarak da gayr-ı Müslimlerin fikirlerini celbetmek üzere Osmanlı devletine papazlar ve görevliler gönderiyordu [2]. Bununla beraber Kazakların Osmanlı devletine ve Kırım’a yönelik saldırılarına askeri ve siyasi destek veriyordu. 17. asır sonlarına kadar görünüşte Kazaklara destek vermemekle beraber, el altından onlara gerekli yardımı yapıyordu. Karadeniz’in kuzeyinde Rusya’nın yanında olabilecek, Kırım’a ve dolayısıyla Osmanlı devletine karşı olabilecek iki grup vardı. Bunlar Kazaklar ve Nogaylardı. Rusların Kazan ve Astrahan’a yerleşmelerinde Nogayların rolü büyüktür. 17. asra doğru Hazar tarafından Moğol kökenli Kalmuklar gelince Nogaylar Kırım ve Osmanlı devletine yanaştılar. Kazaklar da üç grup olarak görülmekteydiler. Zaporog kazakları, Don kazakları ve Terek kazakları. Don kazakları Lehistan’a (Polonya) ve diğer Kazak grupları da Rusya’ya bağlıydılar [3]. Kazakların Rusya ya bağlı olmaları Rusya’nın işine gelmiştir ve Kazakları Osmanlı’nın üzerine kışkırtmıştır. Baktığımız zaman Kazakların Osmanlıyı birkaç kez yağmaladıkları görülür ama en büyük yağmalaması, 1624 İstanbul Yeniköy yağmasıdır. Kazaklar 1624’te Azak Kalesini ele geçirdiler. Osmanlı kuvvetleri kaleyi geri alamadı. Ancak 5 yıl sonra Rusların tehdit edilmesiyle kale tahliye edildi [4].

Ruslar Moskova’dan doğuya doğru ilerlerken 17. asrın yarılarında Osmanlı devleti ile karşı karşıya geldiler. 1676 yılında Çehrin kalesi üzerinde başlayan kriz iki devlet arasında savaşla sonuçlandı. Kassaklarının lideri olan Doresenko’nun Ruslara iltihakı ve Ukrayna’nın Rus istilasına uğraması Çehrin Seferi’nin başlamasına sebep oldu. IV Mehmet Tuna’ya kadar iştirak etmiş daha sonra geri dönmüştür. Üstün Rus kuvvetlerine karşı bir şey yapamayan ve geri çekilen Şeytan İbrahim Paşa da azledilmiştir. Bilahare Kara Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı orduları Çehrin Seferinde büyük mücadelelerde bulunmuşlardır [5]. Çehrin Kalesi Tasma Suyu kenarında bulunuyordu. Etrafı bataklık içindeydi Meydana gelen şiddetli çarpışmalardan sonra nihayet muhasaranın otuz üçüncü günü iki lağım patlatılarak surlardan gedikler açıldı. Çehrin zapt edildi.12 Ağustos 1678’de  kazanılan bu zafer ile Ruslara ağır bir darbe vuruldu [6].

Çehrin Seferinde Rusların ve Kazakların yenilmelerinde Kırım kuvvetlerinin hissesi büyük olmuştur. Sefer sonunda akdedilen barışın esasları, Ruslarla Türkler değil, Kırım ile Moskova mümessilleri arasında, Bahçesaray’da akdedilmiş olması ayrıca önemlidir [7]. İki yıl süren müzakerelerden sonra nihayet barış yapılabildi.

7 maddeden ibaret olan ve “Bahçesaray Barışı” adını taşıyan bu uzlaşma Rusya ile ve aynı zamanda Osmanlı Devleti arasında yapılmış olmakla,”İlk Türk-Rus barışı” mahiyetindedir. Maddeleri şunlardır:

  • Mütareke 20 yıl müddetle olup (3 Ocak 1681’den başlayarak) Kırım Hanlığı ile Rusya devlet sınırlarını Dinyeper Nehri tespit edilecekti, Han’a geçen 3 yılın vergisi birden ödenecek ve bundan sonra Mutod yıllık gönderilecekti.
  • Dineper ile Aksu arasında Han ve Türkler hiçbir şehir (kale) yapmayacak ve mültecileri kabul etmeyeceklerdi.
  • Tatarlar, Dinyeper’in her iki tarafta sürülerini otlatabilecekler, Kazaklar da Dinyeper boyunca balık avlamak ve tuz almak için Karadeniz’e kadar
  • Kiyef, Moskova hükümetinin elinde kalacaktı.
  • Zaporog Kazakları, Çar’a tabii olacaklardı.

6-Çar’ın lakapları tam olarak yazılacaktı. Tatarlar para karşılığında veya mübadele suretiyle salı verileceklerdi.

7-Sultan ve Han Çar’ın düşmanlarına yardım etmeyeceklerdi [8].

Buna göre Rus-Kırım münasebetleri uzun süre bu “Bahçesaray Barışı”na göre tanzim edildi.

Ancak Osmanlı devletinin 1683’de Viyana önlerinde yenilmesi, ardından Lehistan’ın ısrarlarıyla Rusya’nın 1686’da kutsal ittifaka dâhil edilmesi bu geleneksel Rus politikasını değiştirdi. Rusya Kırım hanlığının haraçgûzarlığından kurtulmak, böylece müstakilliğini elde edebilmek istiyordu. Büyük devlet sıfatı kazanabilmek için denizlere ulaşmak zorundaydı. Kutsal ittifaka girerek tarihinde ilk defa Avrupalı Hıristiyan devletlerle aynı safta Osmanlıya karı büyük bir harbe iştirak etmiş olan [9]. Rusya’nın bu ittifak gereği Kırım üzerine saldırmasına karar verilmişti. Knez Vasiliy Vasileviç Goltzin Kazakların desteğinde büyük bir orduyla 1687’de Kırım üzerine yürüdü. Böylece Rusya Osmanlı devletiyle fiilen savaşa girdi. Goltzin ordusuyla birlikte Kırım’a yöneldi ve Kırım’da büyük bir tahribat yaptı. Ordusunda hastalığın çıkması ve Tatarların şiddetli direnmesi karşısında büyük kayıplarla geri çekildi. 1688’de Goltzin Kırım’a yeni bir sefer düzenledi ve Perekop hattına karı askeri seferlere girişti [10]. Kırımlıların şiddetli karşı koymaları üzerine Rus ordusu geri çekilme kararı aldı.

Harp devam ederken Rus tahtında da önemli değişiklikler yaşandı. Genç, enerjik, gözü kara ve aynı zamanda büyük bir reformcu olan I. Petro Rus tahtına oturdu. Sofia’nın idaresi döneminde Petro, Moskova yakınlarında küçük bir köyde yaşamıştı. Bu sıralarda kendi imkânlarını kullanarak Moskova’daki Alman mahallesinde yaşayan Hollandalı teknisyenlerle münasebet kurmuş ve onlardan gemi yapımı ve denizciliğe dair bilgiler almıştı. 1689’da Rusya’da yapılan darbeyle Sofia iktidardan uzaklaştırılınca, geleceğin büyük Rusya’sını inşa etmeye hazırlanan I. Petro Rus tahtına çıktı. Batılı danışmanlarının teşvikiyle Rusya’yı denizlere ulaştırmaya karar verdi. Rusya’nın ekonomik gelişmesinin önündeki en büyük engel denizlere çıkışının olmamasıydı. Bu yüzden Petro iktidarının ilk yıllarından itibaren deniz ticaretine ve deniz kuvvetlerinin yapılandırılmasına büyük önem verdi. Beyaz denizde Arhangelsk yakınlarında bazı gemi yolculukları tertip etti [11]. Rusya’yı Akdeniz’le buluşturacak olan Karadeniz Petro’yu gün geçtikçe heyecanlandırıyordu.

Viyana Kuşatması sonrasında çok sayıda Avrupa ülkesi Osmanlı İmparatorluğu‘na karşı birleşerek saldırıya geçti. 1686 yılında Rusya da Kutsal İttifak ülkelerine atıldı. 1687 ve 1689 yıllarında Kırım    ‘a, 1695 ve 1696 yıllarında ise Osmanlılara ait Azak‘a saldırıya geçtiler. Kırım‘da başarılı olamayan Rusya, Azak’ı ele geçirmeyi başardı[12]. Rusların Azak’a çıkması Ruslar açısından büyük bir öneme sahipti. Osmanlı devletinin bu bölgeye hâkim olmasından beri “Türk gölü” olarak bilinen Karadeniz’in bu özelliği tehlike altına giriyordu. Bu başarıyı büyük şenliklerle kutlayan Ruslar, Azak’ı hızla tahkim etmeye başladılar ve Azak denizi kenarında “Taganrog” kalesini kurdular. Osmanlı devleti de, Rus tehlikesine karşı Kerç boğazında tahkimatlarda bulundu[13]. Karadeniz’in kilidi sayılan Azak’ın kaybedilmesi Osmanlı devletine indirilen ilk büyük Rus darbesi oldu [14]. Osmanlı için Azak’ın kaybedilmesi İstanbul’da büyük bir felaket olarak karşılandı.

Viyana’da başlayan Osmanlı mağlubiyeti, bundan sonraki gidişatın başlangıcı oldu. Avusturya, Venedik, Lehistan ve Rusya karşısında Osmanlı kuvvetleri zaman zaman başarılar kazandı fakat bu kısmi başarılar yaşanılan felaketlerin seyrini değiştirecek ölçülerde olmadı. 1697 yılında Osmanlı devletinin yaşadığı “Zenta felaketi” savaşın dönüm noktası oldu. Zenta yenilgisiyle Osmanlı devleti, askerlerinin büyük kısmını ve önemli komutanlarını kaybetti. Batıda sevinç ve heyecan yaratan, Osmanlı devletinde de büyük üzüntüye sebep olan Zenta hezimetine Osmanlı kaynaklarında “Zenta seneleri” olarak da ad verilmektedir. Bu felaketten sonra Osmanlı devlet adamları barış yapma temayülü göstermeye başladılar. On altı yıldır devam eden harp, savaşan tüm devletleri yıpratmıştı. Avusturya ve Venedik Osmanlı devleti ile barış yapma taraftarı iken, Rusya ve Lehistan devam etmeyi istiyorlardı. Barışa meyilli olan Avusturya ve Venedik elçilerinin bu yöndeki talepleri Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa’ya iletildi. Osmanlı devleti adına Divan tercümanı Aleksandr Mavrokordato’nun elçiler ile yaptığı görüşmede “mevcut durumun olduğu gibi muhafazası” üzerine görüş birliği oluşunca, imzalanan protokol ile savaş sona erdirilerek barış görüşmelerinin başlamasına karar verildi. Osmanlı devleti, antlaşma görüşmeleri için Osmanlı sınırlarının dışında bir yerde müzakere yapmayı devletin geleneğine aykırı bularak kabul etmezken Avusturya, sulh müzakereleri için Viyana veya Debreçin’in olmasını istiyordu. Bunun üzerine Osmanlı devleti Slankamen’i sulh görüşmelerinin yapılması gereken yer olarak ileri sürdü. Nihayet İmparator Leopold’un önerdiği Varadin ile Belgrad arasında bir yer olan Karlofça üzerinde mutabık kalındı. Antlaşma müzakerelerinde Osmanlı devletini Rami Mehmet Efendi ve İskerletzade Aleksandr Mavrokordato, Avusturya heyetini C. d’Acttingen, C. de Schlick, C. marsingli, Til ve Talman, Lehistan heyetini P. de Possanie Kojeskie Malacowsky, Venedik heyetini Ch. Carlo Ruzzini ve Rus heyetini de elçi Bogdanoviç Voznitsin temsil ettiler. Karlofça konferansında Rusya, Venedik ve Lehistan’ın antlaşma görüşmelerine dâhil edilip edilmeyecekleri ve bu devletlerin Avusturya ile beraber aynı anda Osmanlı devleti ile müzakere edip etmeyecekleri de antlaşma öncesi konuşuldu. Osmanlı devleti bu devletlerin aynı anda ve aynı mekânda antlaşma masasına oturmasına karşı olmasına rağmen bunu da kabul etmek zorunda kaldı. Karlofça’da aracı devlet olarak İngiltere ve Hollanda elçileri de bulunuyordu. Bu şekilde Osmanlı devleti, tarihinde ilk defa Avrupalı devletlerin tavassutunu kabul ediyordu [15].

Karlofça’dan sonra İstanbul’da yapılacak görüşmeler için Çar I.Petro elçisini İstanbul’a göndermiştir. Rus elçisi gemiyle Karadeniz’den İstanbul’a ulaşmıştır. Kumkapı civarında ikamet ettirilen elçi haftada iki gün Vezir Kara Mustafa Paşa’nın Ayasofya civarında olan saraylarında Rami Mehmed Efendi ve tercüman Maurocordato ile bir araya gelerek antlaşma maddelerini müzakere ettiler [16]. Müzakerelerde Ruslar, Gazi ve Şahin Kerman kalelerinin terk edilmesini, esirlerin serbest bırakılmasını, Osmanlı devletine gelen Rus Ortodoks tebaa için dini serbestlik ve Kudüs’e gidip gelen Rus hacıların korunması ve Kerç’in kendilerine verilmesi şartlarını öne sürüyorlardı [17]. Osmanlı devletinin şartı ise işgal edilen yerlerin boşaltılmasıydı. Rusya, Azak ile İstanbul arasında Rus gemilerinin seyrüseferini teklif etti fakat bu Osmanlı murahhaslarınca kabul görmedi. Rusya’nın galip devlet olarak talepleri Osmanlı makamları tarafından kabul görmeyince görüşmeler kopma noktasına geldi. Aslında Çar I. Petro, Osmanlı devleti ile uğraşmanın Rusya’ya bir şey kazandırmayacağını görmüş ve dış politika hedeflerini İsveç üzerine yoğunlaştırmıştı [18]. Osmanlı devletinden antlaşma yapıldığına dair haberler bekliyordu. Antlaşma görüşmelerinin tıkanma noktasına girdiği bir sırada I. Petro ulak olarak Çavuş Jerlov’u İstanbul’a Ukraintsev’in yanına gönderdi. I. Petro, dış politikada daha öncelikli yerler olduğunu düşünüyor ve bu nedenle antlaşma için Ukraintsev’den acele etmesini istiyordu. Jerlov’un gelişinden sonra Ukraintsev müzakerelerdeki tavrını değiştirerek Osmanlı devletinin görüşlerine yakın önerilerde bulundular[19]. Müzakereler altı ay kadar devam ettikten sonra Rusya ile Osmanlı devleti arasında antlaşma sağlandı [20].

14 Temmuz 1700 tarihinde İstanbul’da 30 yıl süreli olarak imzalanan antlaşmanın hükümleri şunlardır [21]:

  1. Osmanlı devleti ve Rusya arasında düşmanlık sona ermekte ve bu antlaşma ile dostluk dönemi başlamaktadır. Antlaşmanın süresi bittikten sonra da karşılıklı dostluk içinde ve müzakerelerle bu süre uzatılabilir. Antlaşma iktidar değişikliklerinden sonra da geçerli olacaktır.
  2. Özi suyu civarında Rusların işgal ettiği Gazi Kerman, Doğan Kerman, Şahin Kerman ve Nusret Kerman kaleleri yıkılacak ve bir daha buralarda kaleler yapılmamak kaydıyla Osmanlı devletine teslim edilecektir. Ruslar, kale içinde olan asker, cephane ve erzaklarını güvenli bir şekilde tahliye edeceklerdir. Rus ve kazak askerleri bu tahliye esnasında etrafa zarar
  3. Osmanlı devleti Özi – Doğan kalesi arsasında tüccarların geçiş güzergâhı ve kılavuz gemilerin kullanımına yönelik limanları olarak varoş yapacaktır. Yapılacak olan varoş, kale ve kastel şeklinde olmayacak ve askeri gemiler yanaştırılmayacaktır.
  4. Azak kalesi ve buna tabi eski ve yeni kasteller ile kasteller arasında olan arazi ve sular Rusya’nın olacaktır.
  5. Osmanlı devleti ve Rusya arasında bir mesele olduğu zaman bu karşılıklı olarak çözülecektir. Or kalesinden başlayarak Azak kalesi yakınlarındaki Meviş suyu arasındaki topraklar boş kalacaktır. Özi nehri, civarında Rus hududu içinde kalan Potkal şehrinden Özi kalesine kadar olan Özi nehrinin iki tarafında kalan yerler yerleşime açılmayacaktır. Yıkılan kasteller tekrar yapılmayacaktır. Boş kalması kararlaştırılan yerlerdeki kale ve kasteller yıkılacaktır.
  6. Özi nehrinde ve buraya akan küçük nehirlerde ve Meyiş kasteli ile Or boğazı arasında boş kalacak yerlerde ve sularda ve Karadeniz’e yakın yerlerde yatsız ve silahsız gelmek ve gitmek kaydıyla geçim için gerekli odun kesmek, kovan turmak, ot almak, tuz almak, balık avlamak, ormanlarda avlanmak serbest olacak ve bunlardan gümrük ve vergi alınmayacaktır. Kırım ve Or boğazında uygun alanlarda önceden olduğu gibi Or boğazından geçerek gelen hayvanların yayılmasına engel olunmayacaktır.
  7. Azak kalesine, Azak ile Kuban arasından on saatlik mesafe kadar bir arazi ayrılarak burası Osmanlı devletinin elinde kalacaktır. Nogaylar, Çerkesler ve Osmanlı devletine tabi olanlar hayvanları otlamak için gelen Rus ve Kazaklara müsaade Bu arazide kastel ve kale yapılmayacaktır.
  8. Rus tebaası ve Kazaklar, Osmanlı devletine tabi olan Kırım ve Taman’a saldırmayacaklardır. Kazaklar şayka ve kayıklar ile Karadeniz’e  çıkmayacaklardır. Kırım hanları, Kalgayları, Nureddinleri   ve diğer Tatar grupları antlaşmaya uyacaklar ve Rusya toprağına, Büyük ve Küçük Rusya topraklarına, Özi, Ten ve diğer nehirlerdeki Kazak varoşlarına ve semtlerine, Azak’ta olan varoşlara ve kastellere saldırmayacaklardır. Bunu ihlal edenler cezalandırılacaktır. Çalınan mallar geri iade edilecektir. Rusya bağımsız bir devlet olarak Kırım’a her sene ödediği vergiyi bundan sonra
  9. Osmanlı devleti ve Rusya ellerindeki savaş esirlerini serbest bırakılacaklardır.
  10. Osmanlı devleti ve Rusya arasındaki ticari konular bu antlaşmadan sonra görüşülüp karara bağlanacaktır.
  11. İki ülke arasında, Kırım ve Kazaklar arasında bir sorun çıkarsa sınırda görevli paşa, han, sultan ve diğer görevliler tarafından görüşülerek çözülecektir. Büyük meselelerde iki devlet sorunları
  12. Rus tebaasına mensup olanlar ve rahipler ziyaret için Kudüs’e serbestçe gidip gelebileceklerdir. Onlardan vergi talep
  13. Rus kapı kethüdasına, Osmanlı devletinde kaldığı süre zarfında diğer devletlere uygulanan prosedüre göre davranılacaktır. Yolculukları için talep edilen yol izni
  14. Antlaşma temessükünü alan Rus elçileri ayrıldıktan sonraki altı ay içinde Rus büyük elçisi Osmanlı sınırına geldiği zaman dostane karşılanacak ve tasdik edilmiş antlaşmayı aldıktan sonra ayrılacaktır. Mektuplarda ve tüm yazışmalarda iki devlet hükümdarlarının elkabı yazılacaktır.

İstanbul Antlaşması Rusya’nın Osmanlı devletine karşı kazandığı ilk zaferin belgesidir. Osmanlı devleti Azak denizi çevresindeki hâkimiyetinden vazgeçmek zorunda kaldı. Rusya bununla Azak denizinin yeni efendisi oldu. Azak dolayısıyla Rusya için Karadeniz’e bir yol açılmış oldu. Osmanlı devleti Don nehri mansabında 100 km kadar sahili ve Kuban mansabında da geniş bir sahayı Rusya’ya bırakmak zorunda kaldı. Rusya Kırım hanlığına ödemekte olduğu vergiden kurtularak müstakil bir devlet hüviyeti kazandı. Osmanlının hiç de arzu etmediği halde Rusya İstanbul’da batılı devlet sefirleri ile eşit statüde daimi elçi bulundurma hakkı elde etmiş oldu. Hıristiyan ülkelerin o zamana kadar korkulu rüyası olan Osmanlı karşısındaki askerî ve diplomatik zaferi Avrupa’da da tesirini gösterecek ve Rusya bu antlaşmadan sonra Avrupa siyasetinde rol oynamaya başlayacaktır.

Barış antlaşmasının imzalanması münasebetiyle Ukraintsev elçilik raporunu hükümetine gönderdi. Aynı tarihte Amiral Golovin’e yazdığı mektupta Karadeniz’de ticaret meselesini Osmanlı yetkilileriyle görüştüğünü, ancak Osmanlıların bu konuda son derece hassas olduklarını, fikirlerinin asla değişmeyeceğini anladığından, barış antlaşmasına Karadeniz’de ticaret serbestîsi ile ilgili maddeyi koymayı başaramadığını yazıyordu [22] . Barış antlaşmasının imzalandığı haberi İstanbul’dan gönderilen Ukraintsev’in yakın akrabası Gur Radionev adlı kurye aracılığıyla Moskova’ya ulaştırıldı. Çar Petro ertesi gün bu sevinçli haberi müttefiki Lehistan kralı II. August ile paylaştı. Barış antlaşmasının yapılması dolayısıyla Moskova’da büyük kutlamalar yapıldı. Artık İsveç harbine dâhil olmak için Petro’nun eli serbestti. Hiç beklemeksizin İsveç’e harp ilan etti [23].Rusya tarafından elçiliğe gönderilen Tolstoy İstanbul’a atanan ilk Rus elçisi olarak 1714 yılına kadar bu görevde kalacaktır [24].

Rusya, Kırım hanına her yıl vergi ödeyen bir devletti. İstanbul antlaşması ile Rusya bu yükümlülükten kurtuluyordu. Osmanlı devleti, İstanbul Antlaşması’na kadar uluslararası ilişkilerde Rus hükümdarına diğer devletler gibi eşit muamelede bulunmuyordu. Bu antlaşma ile artık Rus çarları diğer ülke hükümdarlarına eş değer tutulacak ve yazışmalarda buna riayet edilecekti. Antlaşmanın en önemli maddesi kuşkusuz Azak kalesinin Rusya’ya verilmesidir. Bu şekilde Rusya Azak denizi civarında geniş bir toprak parçası elde ediyor ve Karadeniz kıyısına ulaşmış oluyordu. Bununla Karadeniz’in bir “Türk gölü” olması özelliği yara almaktaydı. Rusya 1696 yılında Azak’ı aldıktan sonra buraya yerleşmek ve tutunmak için hummalı bir gayretle ilk donanmalarını oluşturmuş bulunuyordu. İstanbul Antlaşması, 1710 yılında Rusya’ya açılan savaşa kadar iki ülke arasında resmi olarak itibar edilen bir antlaşma olmuştur.

Sonuç olarak baktığımızda Rusya Karadeniz de büyük bir avantaj sağlamıştı ve artık İstanbul antlaşmasıyla Karadeniz’e ulaşmıştı. Her ne kadar İstanbul antlaşmasının süresi 30 yıl olsa da her iki devlette bir hesaplaşma içine girmişti. Nitekim Osmanlı Devleti Prut harbiyle Azak’ı geri almıştır. Ve Rus donanmasını da ortadan kaldırmıştır. Anlaşılacağı gibi İstanbul antlaşması fazla uzun sürmemiştir. 1710 yılında Prut seferinin açılmasıyla antlaşma askıya alınmış oldu ve 1711 Prut ve 1713 yılında imzalanan Edirne antlaşması ile de geçerliliğini yitirmiştir.

 

Kaynakça:

  1. Akdes Nimet Kurat (1990). Türkiye ve Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s.4
  2. Nicolea Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, 4, Çev. Kepçeli, İstanbul 2005. s. 158.
  3. Halil İnalcık, “Osmanlı – Rus İlişkileri 1492 – 1700”, Türk – Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1492 – 1992, Ankara 1992, s. 25 – 35
  4. http://www.tariheyolculuk.org/2012/04/osmanlilarin-basbelasi-kazak-yagmalari.html
  5. Mücteba İlgüreh,”IV.Mehmed” maddesi,Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,C.II,İstanbul,1993, 67,68.
  6. Mehmet Saray,Türk-Rus münasebetlerini bir analizi,İstanbul,1998,s.41
  7. Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara 1993,s.234
  8. Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara 1993,s.235
  9. Akdes Nimet Kurat (1990). Türkiye ve Rusya, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 11.
  10. İvan Kaydanov (1833). Kratkoe İzlojenie Diplomatii Rossiyskogo Dvora, I, Sanktpeterburg: 58-59.
  11. George Vernadsky (2009), Rusya Tarihi, Çev. Doğukan Mızrak-Egemen Mızrak, İstanbul: Selenge Yayınları, 180.
  12. http://www.kadimdostlar.com/Buyuk_Osmanli_imparatorlugu_f122/1686_1700_Osmanli_Rus_Savahtml
  13. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Nusretname, İsmet Parmaksızoğlu, I/III, İstanbul 1964, s.151.
  14. Akdes Nimet Kurat (1990). Türkiye ve Rusya, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 13.
  15. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt: 15 Sayı: 28,Aralık2012,s.203-204, file:///C:/Users/ d%C4%B1loo/Desktop/1700%20%C4%B0stanbul%20ant..pdf
  16. Raşit Mehmet (1865). Tarih-i Raşid, II, İstanbul, 494
  17. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Çev. Vecdi Bürün, İstanbul 1991, s. 30
  18. Sinan Yüksel, Kuzey Savaşları Sırasında Rusya’nın Karadeniz’e Yönelik Faaliyetleri”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt 31, sayı 50, (2012), 172 – 173.
  19. Fatih Ünal, “Karadeniz’e Çıkan ilk Rus Savaş Gemisi “Krepost” ve Ukraintsev’in İstanbul Elçiliği ( 1699 – 1770)”, The Journal of İnternational Social Research, Volume 5 Issue 20, (Winter 2012), 237 – 238.
  20. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/I, Ankara 1995, s.
  21. Osman Köse, Yüzyıl Osmanlı-Rus Münasebetleri”, Osmanlı, I, Edit. K. Çiçek – C. Oğuz, Ankara, 1999, s. 538.
  22. Ustryalov (1858). İstoriya Tsarstvovaniya Petra Velikogo, III, Sanktpeterburg: Ekler Kısmı, s.551-552
  23. Ukraintsev, B. (vd), “Vıdayuşiysya Rossiskiy Diplomat Epohi Petra Velikogo E.İ. Ukraintsev”,www.terrahumana.ru/arhiv/10-01/10-01-06 pdf s.36
  24. Bilal Çelik – İsmail Bülbül, “ Peter Andreeviç Tolstoy’un İstanbul Elçiliği ( 1702 – 1714)”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 19, Güz 2008, s. 56.

Разделы знаний

International relations

International relations

Law

Philology

Philology is the study of language in oral and written historical sources; it is the intersection between textual criticism, literary criticism, history, and linguistics.[

Technical science

Technical science